Obezite ve Kanser İlişkisi
Obezite tüm dünyada hızla artan oranlarda nüfusu etkilemekte ve tüm dünyada 2.2 milyar insanın fazla kilolu yada obez olduğu düşünülmektedir. Bu kişilerde metabolik sendrom bulguları olmakta, artmış kan basıncı, kan şekeri ve kolesterol seviyeleri gözlenmektedir. Bununla birlikte kan insülin seviyeleri artmakta, kronik enflamasyon bulguları gözlenmekte ve yağ dokusunda kendi hormonal değişiklikleri görülmektedir. Bu yıl ABD'de obezite önlenebilir kanser ölümleri sıralamasında yıllardır en üst sebep olan sigara tüketiminin yerini almıştır.
Obezite ve kanser arasındaki önceki çalışmalar daha çok davranışsal alışkanlıkların değiştirilmesi üzerine idi. Halen dünyada 700 milyonun üzerinde kilo verme zorlukları yaşayan obez yetişkinin olması nedeniyle kanser risklerinin azaltılması ve bu kişilerdeki kötü seyrin önlenmesi için daha etkili stratejilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Sonraki 10 yılda kanser sorunlarıyla uğraşan kuruluşların en öncelikli uğraşının obezite ilişkili kanser sorunlarının çözülmesi olacaktır.
Obeziteye bağlı kompleks sistemik bozulmalar olmaktadır. İnsülin direnci ve buna bağlı dolaşımda artmış insülin ve kan şekeri; artmış kolesterol ve lipidler; kan damarı yapılarında bozulma ve pıhtılaşma eğilimi; bağışıklık sisteminin çalışmasında bozulma; östradiol, leptin ve insülin benzeri büyüme faktörü 1 (IGF-1) gibi biyolojik olarak aktif hormonlarda artış gözlenmektedir.
Obezite ile değişen hormonal yapı, hücreler arası mesaj ileten artık maddeler tümör oluşumunu yada gelişimini arttırmaktadır. Örneğin obez kişilerde görülen insülin direnciyle birlikte vücutta dolaşımda insülin miktarı artmaktadır. Tümör hücrelerinin insülin ve IGF-1 reseptörleriyle artmış insülin etkileşir. Bu salgılanan ve serbestlenen maddelerin dışında da artmış yağ dokusuda tümör gelişimini arttıran hormon ve ileticiler üretir.
2000 li yıllarda Cornell Üniversiesinden Andrew Dannenbergin çalışmasında fazla kilolu ve obez kadınların meme dokusunda artmış iltihabi reaksiyon saptandı. Meme dokusundaki bazı bağışıklık sistemi hücrelerinin artmış yağ asitlerine cevap olarak tümör gelişimini uyaran aracı proteinler ürettikleri anlaşıldı. Ayrıca obez kadınlarda artmış olduğu saptanan COX-2 enziminin tümör hücrelerinin kendisini parçalamasını sağlayan "apoptoz" sistemini durdurduğu anlaşıldı. (The Scientist, Aralık 2012). Bu enzim yolu ayrıca meme dokusunda lokal olarak östradiolü arttırarak östrojene bağımlı tümör oluşumunu arttıran "aromataz" enzimini de arttırmaktadır.
Barsak kanserlerinde ise bu ilişki, obezite nedeniyle artmış iltihabi reaksiyon sonucu barsak bakteri çeşitliliğinin azalmasına bağlanmıştır. Yüksek yağlı diyetlerin barsak bariyer sistemini bozarak sistemik iltihabi reaksiyonu arttırdığı ve bu artmış reaksiyonun bazı kanser tiplerini tetiklediği düşünülmektedir.
Kanser risklerini arttırmanın yanında obezite ayrıca kanser gelişen hastalarda seyri de bozmaktadır. Bazı tümör tipleri obez hastalarda daha çabuk ilerlemekte ve metastaz yapmaktadır.
Kemoterapi tedavileride obeziteden etkilenmektedir. Bazı kanser tiplerinde sebebi henüz ortaya konamasa da bazı ilaçlara direnç gelişmektedir. Ayrıca artmış sistemik iltihabi reaksiyon bağ dokularında kabalaşmalara (fibroz) yol açmakta ve kemoterapi ilaçlarının vücutta dağılımını bozmaktadır. Obez kişilerde bazı meme kanserlerinde karboplatine, kolon kanserlerinde bevacizumab'a, artmış insülin seviyesi olan kişilerde kolon kanserlerinde oxaloplatin'e direnç saptanmıştır.
Obezite cerrahisi sonrası sıklıkla hızlı kilo kaybı olmakta ve metabolik düzen yeniden sağlanmaktadır. Bunun sonucunda bazı kanser çeşitlerinde azalma saptanmıştır. Diyet ve sporla kısmi kilo kayıplarının ise bu obeziteye bağlı kanser yatkınlığını engellemediği saptanmıştır. Örneğin obez kadınlarda vücut ağırlığının %20'sinin kaybı meme kanseri ile ilişkili biyolojik belirteçlerde belirgin düzelme gösterirken kısmi kilo kayıplarında bu görülmemiştir.
Stephen D. Hursting Unv. North Carolina